Deprem ve Depremin Psikolojik Etkileri

Depremin Psikolojik Etkileri

Depremin fiziksel, psikolojik ve sosyal etkileri kişinin işlevselliğini doğrudan etkilemekte; Sıklıkla travmatize edici olması, yoğun korku yaşanması, öngörülemez, kontrol edilemez de yıkıcı oluşu bireyleri zorlamaktadır. Afetler, bireyin yaşam bütünlüğünü kesintiye uğratarak bireyin güven duygusunu sarsabilmektedir. Özellikle depremin en temel güvenlik alanı olan evin güvenli olmadığı, hatta yaşam alanının yıkıldığı bir afet olması nedeniyle yaşamsal bir tehdit oluşturmaktadır. Hayatta kalanın ilk etapta deneyimlediği zorlanma, uzun vadede travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, anksiyete ya da psikolojik ve/veya Fiziksel stres belirtileri olarak görülmektedir. Doğal afetlerde hayatta kalanların aile, akraba ve arkadaş kaybı, fiziksel yaralanma ve uzuv kaybı, anksiyete, depresyon, psikosomatizasyon
gibi psikopatolojiler afetlerin durumsal özelliklerinin de etkisiyle farklı şiddete ve uzun yıllar sürmeye eğilimli görünmektedir.

Ani gelişen, önlenemeyen zorlayıcı yaşam olayları sonrasında olumsuz düşüncelerin ve duyguların yoğunlaşması normaldir. İlk zamanlarda olayı tekrar yaşıyormuş gibi hissetme, zaman zaman olayın yeniden canlı olarak hatırlanması, gözünün önüne olay ait görüntüler gelmesi, sık kabus görme ve buna eşlik eden kaygı, korku gibi duygular ve fiziksel olarak nefes almada güçlükler, çarpıntı gibi zorlanmalar ile birlikte sonrasında kişinin olayı hatırlatan kişi, yer ve durumlardan kaçınması ve duygusal donukluk, odaklanma güçlükleri, aşırı uyarılmışlık, Çabuk irkilme, artmış tetiklenme, Öfke kontrolünde zorluk, endişeli olma gibi belirtiler ile kayıpların etkisiyle yas tepkileri görünebilmektedir.

İlk 24 saat içinde gelişen ve genellikle birkaç günden birkaç haftaya kadar azalması beklenen bu tepkilerin hemen her bireyde görülmesinin doğal olduğu bilinmelidir. Bu tepkilerin doğal olarak azalmasıyla birlikte yas Sürecine geçilmekte, bu sürecin ne kadar süreceği ise kişiye ve kaybın özelliklerine bağlı değişmekle birlikte yasın tamamlanmasıyla artık afet süreci hayatın bir parçası olarak görülmeye başlanmaktadır.

Deprem gibi yıkıcı afetler sonrasında sıklıkla zorlayıcı psikolojik belirtilerden bahsedilmektedir. Ancak, geçmiş insanların acı verici olayların sonrasında güçlendirmeleri ve baş etme becerilerini geliştirerek olumlu değişimlerin gerçekleştiği de görülmektedir.

Depremin travmatik etkileri karşısında kişinin dayanma gücü birçok etkene bağlıdır. Travma ve zorlanmanın etkisi bireyler arasında farklılık gösterir. Depremin etki büyüklüğü ve süresi, böyle bir olaya karşı hazırlıklı olup olmadığı, kişilik özellikleri,, baş etme yöntemleri, yaşanılan kayıpların kişi için anlamı daha önceki deneyimleri, ruhsal travma veya psikiyatrik bozukluk öyküsü, sosyal destek gibi değişkenler travmaya verilen tepkiler etkiler. Büyük depremlerden sonra insanların çoğu ağır travma ve zorlanma altında kalmaktadır. Bu insanların önemli bir kısmı ruhsal ve bedensel olarak etkilenmekte, ancak belirli bir kısmında psikiyatrik bozukluk gelişmektedir.

Deprem sonrasında mağdurların bir kısmı etkilenmemiş görünürken lan bir kısmı dramatik tepkiler sergileyebilirler. Dikkat ve konsantrasyon güçlükleri, korku, sık sık olayı düşünme, donukluk, işsizlik, uyuşukluk, uyku sorunları, olayı rüyada görme, üzüntü ve öfke gibi duygular travma sonrası ilk günlerde sık görülebilen belirtilerdir. Bireylerin sosyokültürel durumuna göre belirtilerin varlığı ve şekli değişiklik gösterebilir. İlk değerlendirmelerde ruhsal durumu iyi görünenlerin süreçle iyi baş ettiği veya deprem gibi ağır bir travma sonrasında ruhsal belirtilerin ortaya çıkmasının daha sağlıklı olduğu düşünülmemelidir.

Travma sonrası gelişen ruhsal tepkiler farklı özellikler gösterebilir. Travma sonrası olağan kabul edilebilecek tepkiler genelde geçici ve dalgalı bir seyir gösterir. Psikiyatrik bozukluk belirtileri daha kalıcı ve süreklidir, klinik açıdan belirgin bir bozulmaya yol açar. Travma sonrasında sosyal destek azlığı, olayın mağdurlar üzerindeki olumsuz ruhsal etkileriyle yakından ilişkilidir. Ruhsal travmalar çeşitli psikiyatrik bozuklukların ve diğer tıbbi durumların gelişme riskini artırabilir.

Deprem sonrasında mağdurların bir kısmı etkilenmemiş görünürken lan bir kısmı dramatik tepkiler sergileyebilirler. Dikkat ve konsantrasyon güçlükleri, korku, sık sık olayı düşünme, donukluk, işsizlik, uyuşukluk, uyku sorunları, olayı rüyada görme, üzüntü ve öfke gibi duygular travma sonrası ilk günlerde sık görülebilen belirtilerdir. Bireylerin sosyokültürel durumuna göre belirtilerin varlığı ve şekli değişiklik gösterebilir. İlk değerlendirmelerde ruhsal durumu iyi görünenlerin süreçle iyi baş ettiği veya deprem gibi ağır bir travma sonrasında ruhsal belirtilerin ortaya çıkmasının daha sağlıklı olduğu düşünülmemelidir.

Travma sonrası gelişen ruhsal tepkiler farklı özellikler gösterebilir. Travma sonrası olağan kabul edilebilecek tepkiler genelde geçici ve dalgalı bir seyir gösterir. Psikiyatrik bozukluk belirtileri daha kalıcı ve süreklidir, klinik açıdan belirgin bir bozulmaya yol açar. Travma sonrasında sosyal destek azlığı, olayın mağdurlar üzerindeki olumsuz ruhsal etkileriyle yakından ilişkilidir. Ruhsal travmalar çeşitli psikiyatrik bozuklukların ve diğer tıbbi durumların gelişme riskini artırabilir.

Anksiyete bozuklukları, depresyon bozuklukları, alkol madde kullanım bozuklukları, bedensel belirti bozuklukları, dissosiyatif bozukluklar, cinsel işlev bozuklukları, uyku bozuklukları, ağrı bozuklukları, psikotik bozukluklar gibi birçok psikiyatrik bozuklukta ruhsal travma varlığı tetikleyici etki gösterebilir. Bu bozukluklar travmatik olay öncesinde de var olabilirler. Deprem ve yol açtığı ruhsal travma, bu bozuklukların ortaya çıkmasını tetikleyebilir veya var olan hafif düzeydeki belirtilerinin ağırlaşmasına yol açabilir.

Stresle ilişkili psikiyatrik bozukluklar başta olmak üzere afet sonrası psikiyatrik bozuklukların ortaya çıkmasını kolaylaştıran risk etkenlerinin tanınması, müdahalelerde öncelik verilecek kişilerin belirlenmesi için önemlidir. Kadın, cinsiyet, çocuk ya da yaşlı olma düşük sosyoekonomik ve eğitim düzeyi, öncesinde ruhsal travma veya psikiyatrik bozukluk öyküsü olması, travmatik olayın yaşamı tehdit etmesi, fiziksel yaralanma, can ve mal kayıpları, travmaya verilen tepkilerin şiddeti, sosyal destek yetersizliği, olumsuz baş etme yöntemleri risk etkenler arasında sayılabilir.

Travmatik olaylar mağdurlardan her zaman olumsuz ruhsal durumlara yol açmayabilir. Yaşanılan olay insanların gündelik hayatını bozup yaşamlarını tehdit ettiğinde; Bu bireylerin bir bölümünde kendileri, başkaları ve yaşadıkları dünya ile ilgili düşüncelerinde ve insanlarla ilişkilerinde olumlu değişiklikler gelişebilir. Yaşanılan travma sonrasında, kişinin gelişim göstermesi ve yaşamının belirli alanlarında işlevsellik düzeyinin artması, travma sonrası büyüme olarak tanımlanmıştır. Ancak bu konuyla ilgili yapılan bir meta analiz çalışmasında, ölçütlerle değerlendirilen travma sonrası büyüme düzeylerinin depremzedelere de düşük olduğu ve zamanla azaldığı, yetişkinlerde çocuklara ve ergenlere göre daha yüksek olduğu bildirilmiştir.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu Belirtileri

Travma sonrası stres belirtileri, deprem gibi travmatik yaşantının zihinde bilgi işleme sürecine alınması ve çözümlenmesi ile ilgili bilişsel süreçleri duygusal ve davranışsal tepkiler içermektedir. Travmadan sonra en sık yaşanan ortak tepkiler; travmatik olayı yeniden yaşama, travmayı hatırlatan uyaranlardan kaçınma, bilinç ve duygu durumu belirtileri, artmış uyarı almıştık belirtileridir.

Travmatik olayı yeniden yaşama belirtileriniz sık görülen biçime, depremle ilgili anıların kişi uyanıkken istenmeden tekrar tekrar rahatsız edici bir şekilde hazırlanmasıdır. Kişi deprem sonrasında olayla ilgili rahatsız edici rüyalar görebilir, bu nedenle uyumaktan korkabilir ve uyanık kalmaya çalışabilir.

Geriye dönüşler deprem yaşantısının yeniden hatırlanması ve depremle ilgili kabuslar görme deneyimlerine göre daha az görülebilmektedir. Geriye dönüşler, travmanın rahatsız duygularla birlikte gerçeğe en yakın biçimde yeniden yaşanmasıdır. Bu sırada kişi sanki deprem yeniden oluyormuş gibi tepkiler verir geri dönüşler nedeniyle kişi kontrolünü kaybettiğini ve akıl sağlığının bozulduğunu düşünebilir, bu deneyimlerini paylaşmaktan çekinebilir. Travmatik olayı yeniden yaşama belirtileri sırasında deprem depremde yaşanan duygular, düşünceler ve fizyolojik tepkiler yeniden yaşanır.

Deprem gibi travmatik bir yaşantı zihnin bütünleşmiş bilişsel işlevlerinde bozulmaları ve duygu durum değişikliklerine neden olabilir. Kişi; olay sonrasında uyuşukluk, dalgınlık ve duygusal tepkisizlik gibi belirtiler yaşayabilir. Çevrede olup bitenlerle ilgili farkındalığı azalabilir, kendini ve çevreyi algılamada değişiklikler yaşanabilir. Depremde yaşanan olumsuz duygular çok yoğun olduğundan, duygusal tepkisizlik ve donuklaşma erken dönemde kişiyi olumsuz duygulardan korumak gibi bir işlev görebilir ancak bu belirtiler olumlu duyguların da hissedilmesini engeller. Deprem mağdurlarının bir kısmı olayın bir bölümünü veya tamamını hazırlayabilirler etkilenen kişiler de kendileri, diğerleri ve dünya hakkında olumsuz düşünceler gelişebilir. Mağdurlar olayın nedenleri ve sonuçlarıyla ilgili kendilerini veya başkalarını suçlayabilir. Etkilenen kişilerin bir kısmında süreklilik gösteren olumsuz duygu hali olabilir. Daha önceden sevilen etkinliklere karşı ilgi kaybı ve bunlara katılımda belirgin azalma meydana gelebilir. Insanlardan uzaklaşma ya da yabancılık duyma görülebilir.

Çabuk sinirlenme ve öfke patlamaları, her an kaygıyla tetikte bekleme, aşırı irkilme tepkileri, dikkatin çabuk çelinmesi, Uykuya dalmada ve uykuyu sürdürmede güçlük, depremi hatırlatan ortamlarda ortaya çıkan bedensel tepkiler artmış uyarılmıştır belirtiler arasında yer alırlar erken dönemde bu belirtilerin yaşanması beklenen bir durumdur. Deprem tekrar olursa kişiyi uyanık tutma, hazırlıklı olma ve güvenlik duygusunu sağlama işlevlerini gören bu belirtilerin zamanla azalması beklenir. Artmış uyarılmıştır belirtileri aşırı olduğunda, kişi tehlikeli olanla olmayanı birbirinden ayırt etmekte zorlanabilir. Belirtilerin şiddetli ve uzun süreli olması, kişilik klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ve işlevsellikte bozulmaya yol açabilir.

Travma Sonrası Gösterilen Tepki Aşamaları

İnkar Aşaması

İnsanlar beklenmedik bir durumla karşı karşıya kaldıktan sonra birçok geçiriyorlar. Bu nedenle bu aşamaya şok aşaması denmektedir. “Bu benim başıma gelmez”, “Gerçekten ölmüş olamaz” Gibi bir takım cümlelerle şok ve inkar aşaması başlıyor. Bu süreç yaşanılan durumun inkarı üstüne kuruluyor.

Öfke Aşaması

Diğer aşamada ise kişi öfke aşamasına geçiyor. Bu süreç inkar aşamasından sonra geliyor ve yaşanan kayıptan sonra bir hayal kırıklığı ve öfke aşaması başlıyor. Çünkü kaybedilen kişinin ardından bir takım suçluluk ve pişmanlık gibi duyguları da ortaya çıkabiliyor. Birlikte yapmak istediklerini yapamamak, erken kaybettiğini düşünmüş olmak, isteklerinin ve beklentilerinin artık gerçekleşemeyeceği için yaşadığı engellenmiştir hissiyle birlikte öfke ve sıkıntı gibi duygular artmaya başlıyor. Kişi bu dönemde tabii ki neden benim başıma geldi diye sorguluyor veya suçlu aramaya başlıyor, Sorgulamalara başlıyor. Öfkeye bu süreç eşlik ediyor.

Pazarlık Aşaması

Diğer süreç ise pazarlık aşaması, bu süreçte de artık yaratıcı ile bir pazarlık sürecine gidiliyor. Kaybedilen kişinin geri dönmesi, hayatta olmasıyla ilgili bir süreç daha çok ölüme yakın olduğunu hissettiğimiz yakınlarımıza karşı gösterdiğimiz bir tutum da oluyor. “O ölmesin de böyle olsun” Gibi daha çok pazarlığa geçilen bir dönem. Hayatta kalan ama artık ölüme yaklaştığımız yakınlarımız için bu tür tutumlar gösterebiliyoruz. Örneğin depremde enkaz altında olan veya deprem sonrasında hala hayatı kritik bir süreçte olan kişilere yönelik duyulan bir süreç.

Depresyon Aşaması 

Depresyon aşamasında da kişi artık o kaybın verdiği çaresizliği yaşamaya başlıyor kayıp gerçeğini hayatımıza aldığımız dönem depresyona aşamasıdır bu dönemde kişi, depresyonla karakterize olan duygularında yaşamaya başlıyor. İsteksizlik, enerji azlığı, karamsarlık, suçluluk ve ilgili kaybetmek gibi depresyon aşamasında bu duygular yaşanıyor.

Kabul Aşaması

Sonraki aşama ise kabul aşaması, artık ölümün bizim hayatımızın bir parçası ve gerçeği olduğunu kabul ettiğimiz bir aşama. Burada artık şunu görüyoruz, ne kadar pazarlık etsek de geri getirebileceğimiz bir durumun olmadığını, bu nedenle de kabul etmenin en sağlıklı yol olduğunu gördüğümüz bir döneme geliyor. Artık kayıp yaşadığımız kişiye dair güzel anılarımızı hatırladığımız, şükran duyduğumuz ve yaşamın o olmadan da devam edebildiğini gördüğümüz aşama bu aşamadır.

“ Hiçbirimiz böyle sırasıyla yaşamıyoruz ya da her yaşamayı sıra sıra geçip tamamlamış da olmuyoruz. Birimizin öfke aşamasından kaldığı durum daha uzun sürerken, birimizin kabul kısmına geçişi daha kolay da olabiliyor. Her birimizin bu süreci deneyimlemesi farklı ulaşabiliyor“

Deprem Sonrası Psikolojik Destek

İnsanlar deprem tehdidinin farkında olsalar bile başa çıkılamayacak böyle bir afetin kendi başlarına gelebileceği gerçeğini yadsıyabilirler. Çoğunlukla hazırlıksız yakalandıkları depremin ardından, insanlar içinde bulundukları durumu anlamak ve ne yapacaklarını bilmek isterler deprem sonrası verilen tepkilerin olağanüstü bir olay karşısında verilen olağan ve anlaşılabilir tepkiler olduğunu, travma sonrası birçok kişide görülebildiğini, kişinin zayıflığından kaynaklanmadığını ve bir hastalık olmadığını açıklamak yararlıdır. Normal yaşama dönme ve iyileşme süreci, gündelik hayatın kesintiye uğradığı ve ciddi zorlanmaları yaşandığı bir dönemdir. Depremin insanları değişik düzeylerde etkilemesi gibi iyileşme süreci de farklılıklar gösterebilir sosyal desteğin travma sonrası iyileşme döneminde önemli bir işlevi vardır. Deprem travması ile baş etme sürecinde; Deprem yaşantısının kişinin yaşamını geçmiş bir parçası olarak zihnen sindirilmesi, etkilenen kişilerin yaşamları üzerinde kaybettikleri kontrolü yeniden kurabilmeleri ve deprem travmasına rağmen hayatlarına devam edebilmeleri amaçlanır.

Depremden etkilenen kişiler yaşadıklarını konuşmaya ve yakınlarıyla paylaşmaya teşvik edilmeli, ancak bunun için zorlanmamalıdır. Mağdurlar, olayın yeniden hatırlanması ve olumsuz duygularını yeniden yaşanmaması için depremle ilgili konuşmak istemeyebilirler depremde kayıplara olan kişilerin kendilerini suçlu hissetmeleri sık görülen bir durumdur travmayla ilgili konuşmak ve duygularını ifade etmek; Mağdurların yaşadıklarını anlamlandırma bilmelerini, geçmişi de değiştirmeyeceklerini gerçeğini kabullenmek yerine, yaşam üzerinde kaybettikleri kontrolü yeniden kurabilmeleri ve onları zorlar olumsuz duyguların azalmasına yardımcı olur. Görüşmede olayla ilgili detaylar anlatılabilir. Kişi olayı ve duygularını anlatırken duygularını kontrol edemediğini hissederse, durumunu belirterek konuşmaya ara vermesi ve başka bir iş ya da uğraşı ile konudan uzaklaşması yararlı olabilir. Daha sonra konuşma tekrar denenir. Ancak tekrarlayan denemelerde de aynı sorun yaşanırsa, etkilenen kişinin psikolojik uzmanına başvurması uygun olacaktır. Travmatik yaşantılar konuşulurken başlangıçta belirtilerin kötüleşmesi beklenen bir durumdur kişiye bilgi verilmesi ve destek olunması gerekir.

Kaygı ve eşlik eden bedensel belirtiler ( çarpıntı, nefes alamama ve göğüsteki baskı hissi, bulantı, titreme baş dönmesi ve benzeri) deprem sonrası artmış uyarılmış ilk belirtilerdir kaygı ile birlikte nefes alamama hissi buna bağlı hızlı ve yüzeysel nefes alma gelişebilir bu durumda kan biyokimyası değişecek, fenalaşmış hissi ve eşlik eden bedensel belirtiler artacak, kişinin sakin kalması zorlaşacaktır. Kaygı şiddetli olduğunda nefes kontrolünü sağlamak zor olabilir. Nefes egzersizleri, nefes alışverişine odaklanmak bilinçli bir şekilde derin ve yavaş nefes alınıp verilmesini içerir. Nefes egzersizlerinin ihtiyaç halinde yapabilmek için, bu egzersizleri kaybının fazla olmadığı zamanlarda düzenli yapmak ve iyi öğrenmek gerekir. Yaşanan belirtilerin zararsız olduğunu düşünmek ve bu yönde kendini telkinde bulunmak da kaygıyla baş etmeye yardımcı olabilir. Çabuk sinirlenme ve öfke patlamaları da artmış yarılmış belirtileri arasında yer alır öfkesinin giderek arttığını ve kontrolü kaybetmeye başladığını fark ettiğinde kişinin ortamdan uzaklaşması olası bir öfke patlamasını önleyebilir. Ortamdan uzaklaştığında, diğer yöntemler(nefes ve gevşeme egzersizleri yürüyüş gibi fiziksel egzersizler, öfkelendiği durumu yakınına anlatma ve benzeri) kişinin sakinleşmesini yardımcı olabilir. Nefes egzersizleri gevşeme egzersizleri de artmış belirtilerini ve eşlik eden olumsuz duyguları azaltmak için kullanılabilir. Gevşeme egzersizlerinde büyük kas grupları sırayla kısa bir süre kasılıp yavaş yavaş gevşetilir. ”Kaygı ve öfke gibi artmış ayrılmıştık belirtileri kontrol altına alınamıyorsa, etkilenen kişinin psikoloji uzmanına başvurması uygun olacaktır.”

Etkilenen kişilerin travmaya hatırlamıyor anlardan (kalabalık, kapalı yerlerde bulunmak) kaçınması sık görülebilen bir belirtidir. Deprem travmasının kişinin yaşamını kontrol etmesini önlemek için, kaçınma davranışlarının üzerine yavaş yavaş gidilmesi ve kişinin korktuğu duruma alıştırılması amaçlanır tanıdığı insanlarla korkulan durumların üzerine gitme denenebilir. kaçırılan davranışlar basamaklar halinde kolaydan zora sıralanır alıştırmalarla, yapılması daha kolay olandan başlanır; Çalışılan davranış sıkıntı yaşamadan yapılabilir hale geldikten bir sonraki aşamaya geçilir üzerine gitme araştırmalarında başlangıçta kişi kaygı ve eşlik eden bedensel belirtileri daha yoğun Yaşar ancak tekrarlayan uygulamalarda kaygının azalması beklenir. Nefes ve gevşeme egzersizleri gibi diğer yöntemler kişinin rahatlamasına yardımcı olur uygulamalar sırasında kaygı ve eşlik eden belirtiler kişinin dayanamayacağı kadar artarsa bir önceki basamağa geri dönülür tekrarlayan. ”Tekrar denemede aynı sorun yaşanırsa kişinin psikolojik uzmana başvurması uygun olacaktır.”

Depremden etkilenen kişilerde uykuyla ilgili sorunlar görülebilir uyku hijyenin sağlanması uykuyla ilgili sorunların düzelmesine yardımcı olur yatma ve kalkma saatlerinin düzenli olması, uyku saatine yakın uyarıcı maddelerin kullanılmaması akşam yemeklerinin geç saatte yenmemesi ve ağır olmaması gün içinde fiziksel aktivite uyku hijyeni için önemlidir. Gevşeme egzersizleri ve ılık duş uykuya geçişi kolaylaştırabilir. Yatak odası karanlık, sessiz ve hafif serin olmalıdır. Yatak odası sadece uyku ve cinsel yaşam için kullanılmalı, çalışma veya başka bir etkinlik için kullanılmamalıdır. Uykusuz kalan kişiler geç kalma veya gündüz uyuma gibi uykusuzluğu telafi etme tutumları gösterebilir ancak uyku kalitesini olumsuz etkileyeceği için bu tutumlardan kaçınılmalıdır. Uykuya dalmak da zorlandığında kalkıp film izlemek, sigara içmek, yarım kalan işlerle uğraşmak gibi tutumlar kişiyi daha fazla uyararak uyku sorununu arttırabilir. Yattıktan yarım saat sonra hala uyuyamadım oysa kişi yataktan kalkıp başka bir odaya geçebilirim, karanlık veya loş ışıklı bir ortamda oturabilir bir gül müzik dinleme gibi uyarıcı olmayan bir etkinlikte bulunabilir. 15 20 dakika sonra tekrar yatağa dönüp uyumayı deneyebilir; Yine uyuyamazsın yataktan çıkıp bu işlemleri tekrarlayabilir. Uyku günlüğü ile kayıt tutulması, uyku düzenini incelenmesi ve işlevsel olmayan tutumların tespit edilmesi için faydalı olur. Rüyaların detaylarıyla yazılması ve sonrasında okunması, rahatsız edici rüyaların azalmasına yardımcı olabilir. ‘‘Uyku sorunlarını erken dönemde düzelmiyorsa ve işlevselliği etkiliyorsa, kişinin psikoloji uzmanına başvurulması uygun olacaktır.”

Psikolojik destek alınması önemli derecede etkendir.

Doğan Demirkan ÖZDEMİR

Ekin KARAKÜTÜK 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir